23 Aralık 2011 Cuma

Valencia

Mayıs ayında Turk Havayollarından 360 tl'lik gidis-donus bileti bulunca bu fırsatı degerlendirelim dedik hooop Valencia'ya uctuk.  Hele ki İstanbul'da havalar bir oyle bir boyle devam ederken, sıcacık bir İspanya sehrine gidilmez de ne yapılır degil mi?
Valencia tipik bir İspanyol sehri, eski yeni binalar birarada, kalabalık alısveris yerleri, oglen sonrası eglenceli siestalar, bir de güneslenmek ve denize girmek icin sehre yakın güzel bir sahil seridi..... e daha ne olsun :)

Sehrin merkezi belediye meydanı yani  plaza ayuntamiento.  Burada resim yapanlar, kucuk tezgahlar, patenciler dolu..... etrafı turistik dükkanlar ve kafelerle cevrilmis güzel bir meydan ...
Meydana cıkan her sokak ayrı bir güzellikte , bir paralel sokakta ise restaurant ve kafelerle dolu bir cadde var. Hic arac kullanmadan sadece yürüyerek Valencia Katedralini, Mercado Central, Plaza de Mercado, Torres de Sarranos ve tam belediye meydanın karsında bulunan, plaza de torros de Valencia'yı görmeniz mümkün.


                                                               Plaza Ayuntamiento

                                                                     Seramik Müzesi

18. yy da yapılmıs seramik müzesi binası, 5000 den fazla seramik objeyi sergilemekte ve İspanyanın en büyük seramik müzelerinden birisiymis.  Müzeyi gezmek icin girmedik bazen müze gezmekten sehrin tadını cıkarmaya vakit bulamıyoruz. ama bu nefis kapının resimlerini cektik tabi ki ...

Tam arkamdaki yapı Valencia Katedrali

Plaza de reina yani kralice meydanında 13 yy yapımına baslanmıs, Gotik Valencia Katedralini görebilirsiniz. Katedral'da ayrıca romanesk, Fransız gotik, ronesans, barok ve neo klasik mimari ile yapılmıs.

Katedralin , Gotik mimari de yapılmıs çan kulesi "El Migulete" ise 1420 yılında yapımı tamamlanmıs. Katedralin farklı giris kapıları var ve  hepsi de farklı bir mimari de yapılmıs.


                             Katedralin yanındaki Real Basilica

Gezmekten yorulunca hemen köşedeki abladan,  farklı bir fındıktan yapılmıs olan,  yöreye has  icecekleri  "orxata" -horchota diye okunuyor sanırım-  alıyoruz kendimize, iciyoruz, serinliyoruz ve gidip bir daha alıyoruz .... :)

Sokakları dükkanları gezmeye doyamıyoruz, ama bir de sehre tepeden bakmak lazım. O zaman istikamet neresi Torres de Serranos


Kulenin girisi

Torres de Serrano, 13 yy. da yapılmıs sehrin 12 kapısından bir tanesi, günümüze ulasan diger bir  kapı ise Torres de Quart.  Gotik mimari de yapılmıs bu kule  Turia nehri kıyısında, 1586-1887 yıllarında sovalyelerin mahkum edildigi hapishane olarak kullanılmıs. Ustte gordugunuz kapıdan girdikten sonra sehre bakan bir genis teras var, oradan yukarı cıkan merdivenlere gidebiliyorsunuz. Mimarisi kuleden cok , bana avlulu teraslı yazlık evi hatırlattı nedense :)


evet yukseklik korkusu olan biri kale surlarından kosede koseden bakabilir ancak, yanlız surların bir ozelligi de bastıgınız yerlerin bir kısmının cam olması, dolayısla ne rahat yürüyebildim ne de asagıya bakabildim :)


Ve ne yenir ? İspanya denince ilk akla gelen yemek Paella herhalde, İste Valencia'da Paella'nın memleketiymis. Bunu duyun Murat her gün paella yedi mi? evet yedi :) Ama benim tercihim  deniz mahsulleri ......



Valencia'da gezilecek baska yerler olarak,  Unesco mirasları listesinde olan  Lonja de la seda, Plaza de Mercado ve Mercado Central var. Mercado Central oglen saatleri kapalı oldugu icin girme imkanımız olmadı.  Plaza de Mercado ise arenaya yakın bölge de kurulmus olan, icinde hem yiyecek alısverisi yapabileginiz hem de kahve icip birşeyler atıstırabileceginiz, Avrupa sehirlerinde genelde karsılasabilecegiz büyük 2 katlı bir eski bina.

Valencia da gezilmesi tavsiye edilen baska bir bolum ise  sanat ve bilim parkı, Ciudad de las artes y les ciencias.  Parkın mimarı Santiago Calatrava, parkın etrafında aynı zamanda bir cok sergi yapılıyor. Parkın icinde aynı zamanda L'oceangrafic'i de görebilirsiniz.Beni modern binalardan cok eski yerler cezbeder, o yüzden burada pek fazla vakit gecirmedik ama mimarisi oldukca ilginc.....







Valencia ya geldik ,plaja gitmedik olmasın degil mi? Hava sıcak denize girmesek bile gunesleniriz diyip Cabanyal plajına gidiyoruz.


Upuzun bir kumsal, dileyen kitabını almıs gunesleniyor, dileyen denize giriyor, sessiz huzurlu bir ortam, pazar gününü gecirmek icin ideal bir plaj hemde merkezden taksi ile 10-15 dakika da gelebiliyorsunuz.

Valencia'ya tekrardan  seyahat fırsatı bulursam, mutlaka Las Fallas Festivaline denk getirecegim. Las Fallas , eskiden marangozların eski esyaları sokakta yakması ile ortaya cıkmıs bir festival. 13-19 Mart tarihinde yapılan bu festivalde  ahsap, kagıt, mum  ve kopukten yapılmıs devası oyuncaklar tum sokaklarda boy gosteriyor. Her mahalle ya da sokak tum yıl ugrasıp kendi fallasını yaratıyor.  O yılın en iyi heykeli secildikten sonra digerleri 19 Mart tarihinde San Jose anısına yakılıyor. Ayrıca bu devası oyuncakların kucuk boyları da yapılıp bazı dükkanlarda satılabiliyor. Bizde de  bir boga ve matadordan olusan 2 oyuncak heykelimiz var....



 Valencia, bircok İspanyol sehri gibi, gezmek icin cok güzel bir sehrin, gidin gorun iciniz acılsın :)



18 Aralık 2011 Pazar

Sevilla

Portakal agacları ile yemyesil cevrelenmis,  tarihi eski binaların modern yapılarla kesiştigi, muhteşem sehir Sevilla'dayız  :)


Quadalarquivir nehri  kenarında kurulmus bu güzel sehiri gezmek icin ilk olarak meshur Alcazar Sarayı ve bahcelerinden baslıyoruz. Merkezdeki bu Saraya ve diger tarihi binalar birbine cok yakın mesafede oldugu icin rahatlıkla hepsini 1 gün icinde gezebilir, siesta zamanı yollara masalarını kurmus güzel kafelerde oturabilir, alısveris yapabilirsiniz.



evet gördügünüz gibi portakal agacları her yerde :)

Sevilla,İspanya'nın 17 özerk bölgesinden biri olan Edülüs bölgesinin başkentidir.13. yuzyıla kadar Emevi Muvahhid'lerin egemenligi altında kalmıs, 1248 yılında  Kastilya ve Leon Kralı III. Fernando tarafından ele gecirilmis. Bundan dolayı sehir hem arap hemde avrupa mimarisi izleri tasımaktadır.

Alcazar Sarayı ve bahceleri, Yine emeviler zamanında yapımına baslanmıs , Kastilya krallıgı zamanında içine Kraliyet sarayı yapılarak, birçok kral ve kraliceye ev sahipligi yapmıstır. Bu yüzden icerdeki binalarda magrip, gotik, barok etkileri görülmektedir.




Bahcede tavuskusları geziyor ayrıca :)


Bahce kısmında ki siz o bolumleri bu resimlerden göremiyorsunuz, kitap okuyan, resim yapan, yuruyus veya dinlenmeye gelen insanlarla karsılasabilirsiniz. Ama sanırım giris paralı oldugundan dolayı cok da yogun degil tam tadında ...




Sarayın en görkemli odası kabul edilen, karsılama odasına giris
Sevilla yeni kıtaların kesfi zamanında cok önemli bir liman olarak kabul edilmiş, Aslen Cenovalı olan Kristof Kolomb ve birçok gezgin bir cok seferine buradan haraket etmis, okudugum bazı kaynaklara göre de Kristof Kolomb'un bu maliyetli gezisine destek veren Kralice I.Isabella , sefer izinleri icin kendisini bu saray agırlamıs.


Sarayda ve bahcelerde bol bol vakit gecirdikten sonra ikinci duramıgımız sarayın karsısında bulunan Sevilla Katedrali. Katedral Emeviler zamanından cami olarak yapılmıs, Kastilyalıların sehri ele gecirmesiyle, Cami katedrale cevrilmis, caminin büyük minarasi'de yıkılıp yerine 98 mt yuksekliktedeki La Giralda kulesi yapılmıs.Katedral Dünyanın en büyük Gotik Katedrali olmasının dısında, dünyanın en büyük 3. Roma katolik kilisesiymiş.



Kristof Kolomb'un da mezar anıtı bu katedralin icinde ama mezar gercek mi o bir muamma, Keza Kristof Kolomb'un Dominik Cumhuriyetinde de bir mezarı varmıs .
Mezar neden elleri üzerinde tasınıyor diye merak ederseniz acıklaması söyle,
Kolomb Kralice Isabella zamanla desteklerini geri cekince, araları acılmıs ve beni bu topraklara gömmeyin demiş, bundan dolayı da mezar topraga degmeden omuzlarda tasınıyor.


Ve La Giralda Kulesine cıkıyoruz

Kuleden sehir manzarası


Ve Kuleden Alcazar Sarayı ve Bahceleri manzarası

Ve artık Siesta zamanı, herkes sokakta bazı kafelerden müzik sesi geliyor hava güzel ve bizimde karnımız cok acıktı.Ben genelde ne yenir ne içilir pek meraklıyım, sizde merak ederseniz diye iste resimler :)





Arkada arap kulturunun bir parcası kuskuslu etli bir yemek, öndeki ise somon :)



ve tatlılar numnum :)
Plaza de Toros'un önünde bir matador pozu

Önünde böyle poz verdigime bakmayın, boga güresini seven biri degilim acıkcası, simdiye kadar da hic ilgimi cekmedi. Hayvanlara eziyet edildigini düsünüyorum , simdiye kadar ölen bir matador icin ah yazı zavallı oldu diyemedim malesef.

Ve nehrin kenarında bir baska görülmesi gereken yapıt, Torre de Oro

Deniz kenti Sevilla'nın gelen gemileri gözetlemek icin yapılmıs kulesi, bazen tek yapıtların resmini cekmeyi unutuyorum bu yüzden yine ben ve kule birarada :)


Ve en sevdigim yerler, nefis sokak araları, her sokakta ayrı bir dükkan, kafe ve kösede ayrı bir supriz sizi bekliyor ,İspanya'da genelde karsılasılan bir manzara , böyle yerleri gezip kesfetmek, yasamak ayrı bir tad.




Ve son olarak baska bir güzellik Plaza de Espana.

1928 yılında tamamlanmıs,  Maria Luis parkının icine insa edilmis nefis bir yapı. Etrafında İspanyanın her bölgesini anlatan gravürlerle cevrilmis, havuzları, yüksek kuleleriye  mutlaka görülmesi gerekenler listesinde üst sıralarda......

Benim kesinlikle gidilmesini tavsiye edecegim bir sehir, İspanya'nın zaten bir cok sehri bence bu derece güzel :)





8 Aralık 2011 Perşembe

MİKONOS

MİKONOSSSSSSSS

Super Paradise da aksam ustu 4 den sonra baslayan partiye denk gelirseniz , tüm gece "Mikonosssssss" diye bagıran bir erkek sesi kulaklarınızı cınlatacaktır :)

Aralık ayında soguk bir havada günesi gorunce icim yine kıpır kıpır oluyor, yaz olsa da suraya gitsek söyle yapsak diye planlar kurmaya baslıyorum yine.... Bugün icimizin acılmasını saglayacak bir yere gidiyoruz Mikonos'a....

Mikonos'a direkt giden ucaktan hep bahsediliyor ama ben son 2 yaz hic rastlayamadım, Mikonos'a nasıl gidilir derseniz 2 yol var;
Aksam ucakla direkt Atina'ya gidip, gece yarısı Pire'ye ulasıp orada konakladıktan sonra sabah kalkan feribotla pek de vakit kaybetmeden Mikonosa ulasabilirsiniz.
Ya da Cesmeden feribotla Samos'a oradan da yine feribotla Mikonos'a ulasabilirsiniz.Paros ve Santorini adalarından da Mikonos'a feribot ayrıca var.

Mikonos da konaklama yerleri agırlıklı olarak merkezde ve merkeze yakın plitys gialos adlı bolgede toplanmıs. Merkez dar sokaklardan olusan, kucuk ama kalabalık ve gezmesi cok zevkli sokaklardan meydan geliyor. Aksam gezmek veya alısveris icin tek yer. Burada malesed denize girme imkanınız yok. Plitys gialos ise deniz kenarında otellerin, pansiyonların , restauranların bulundugu bir sahil seridi , bircok kisi hem denize girilecek plaj olması hemde merkeze yakınlıgı nedeniyle burayı tercih ediyor. Ben işin kolayına kacmam, merkezde kalırım butun güzel denizleri de ATV kiralayıp gezerim diyorsanız , sizde bendensiniz :)

Mikonos da , ince kum ,nefis bir deniz , sık sezlonglar ve güzel kocaman bir restaurant a sahip olan Super Paradise ve Elia'yı herkese tavsiye ederim. Buraları sevmeyecek kimseyi tanımıyorum :)



Bu bölgeler biraz merkeze uzak, isterseniz otobus( Elia'ya) , Paradise beachden tekne( super Paradise'a ) kolaylıkla gidebilirsiniz.  ATV ile gitmek isterseniz bazı yollar cok sapa ve dik özellikle Super paradise'ın bir girisi biraz zorlanabilirsiniz.

Ben ikisi de gittim, her şekilde cok eglenceli :)

Bir de gitmeden dönmememiz lazım olan baska plaj ise Paradise beach , burada da uzun bir sahil seridi kapatılmıs, arkada tarafında 2-3 tane büyük bar ve restaurant var, gencler agırlıklı olarak burada takılıyor. Super Paradise biraz daha ritm olarak agırken, Paradise da eglence daha had safhada ....

Deniz günes nefis iyi hos ama merak da var bende, o yüzden bir yarım günümüzü Mikonosa yaklasık 45 dakika uzaklıkta olan, Yunan medeniyetinin baslangıc yeri olarak kabul edilen, tarihi ada Delos'a ayırdık. Bu ada da yerlesim yeri yok, sadece ören yerleri ve bir müze binası var. Bu sıcakta oralar gezilir mi, evet gezilir diyorum :)







Ve bir Afrodit Heykeli Delos'ta :)

Aksamları ister beachlerde partiye gidin, ister merkezde yemek yiyin gezinin.
Oradaki barlara gidin, her sekilde cok egleneceginizi garanti veririm.

Mikonos'sa görülmesi gereken yerlerin basında, Venedik'e benzerligi nedeniyle Littfe Venice adını almıs , deniz kenarındaki kafe ve barlardan olusan bölge ve Mikonos'un simgesi haline gelen yel degirmenlerii....






Little Venice


Mikonos normalde pahalı gibi gozukse de, yemek ve alısveris acısından diger Yunan adaları ile aynı fiyatlarda . Merkezin üstünde kalan ana yolda marketler var su meyve gibi yiyeceklerinizi uygun fiyata oradan alabilirsiniz hatta marketin yanında Starbucks bile var :)

Ve iste bu da Mikonosun sevgili Pelikanı II. Petros.... :) Bu petros kacıncı ben bilmiyorum ama ilk simgesi olan Pelikan petros 1986'da olunce yerine farklı  yerlerden 3 pelikan getirilmis diye okudum internetten,Fakat 3 pelikan göremedik biz. Sahilde bir kulubesi olan bu pelikan namı deger II.Petros aksamları gezmeye cıkıyor ve halkını selamlıyor.






evet arkasında elinde poset ve dondurma kabıyla duran benim :)

Bizde pelikanla karsılasmak icin epey caba sarf edip kendisini hic bir yerde görememistir, daha sonra bir aksam sahilde oturup dondurmamızı yerken onumuzden gecinde hemen kosup onla resim cektirmeye calıstık. Ben fazla yaklasamadıgımdan dolayı birlikte pek resmimiz yok malesef :)



                          ve güzel odamızın terasından Mikonos



Ben yazarken icim acıldı, umarım sizde okurken zevk almıssınızdır .......

Sevgilerrrrrrr :)














7 Aralık 2011 Çarşamba

Baltık Güzeli Tallinn


Helsinki’de kaldıgımız zaman icin cok gezip görülecek bir yer olmadıgı icin hemen günübirlik bir Tallinn sehir turu planladık kendimize. Birgün önce gidip limandan Tallinn icin gemi biletlerimizi aldık. Gunde hatırladıgım kadarı ile karsılıklı 4-5 sefer var ama tabiki sabah ve aksam seferleri daha cok talep gördügü için bu saatlerde biletler daha pahalı. Biz sabah 10 gidis aksam 21 donus icin kisi bası 60 Euro bilet parası ödedik.

Sabah kahvaltısından sonra hemen otelimize de yakın sayılan limana yürüyerek gittik, bilet aldıktan sonra feribota binerken biletinizi tekrardan gişeye onaylatıp bizi 1.5 saatte Tallinn e götürecek feribotumuza bindik. Feribot, ici gayet rahat ve fazla sallanmadan rahat yolculuk ettigimiz küçük bir gemi. Benim gibi denizde sallantıya karsı hassas olanlara göre ideal.....

Rahat bir yolculuktan sonra, biraz ıssız gozuken bir limana indik, limanın arkasında tepe oldugu icin sehri limanda görme sansınız yok ama yürüyerek merdivenlerden cıkıp tepeyi asında eski sehrin kale giris kapısını direkt görebiliyorsunuz. Eski sehir denilen bölge, eski binaların, arnavut kaldırımı tasları olan kale icinde turistik bir bölge.  Surlarla cevrili kalenin arka tarafından cıkıs yaptıgımız zaman yeni binaları , alısveris merkezlerini görmeye baslıyorsunuz.

                                  Sehre giris kapısının onundeki sur


Eski sehrin limana bakan , cok guzel minik kapısından giris yapıp hemen sehre dalıyoruz. Binalar, sokaklar tam benim gibi tarihi binalara bayılan biri icin yapılmıs. Prag Charles koprusununden kaleye giden yol gibi, bir cok eski bina altında hediyelik esya dükkanları ile güzel bir yer.


Eski sehir giris kapısından  biraz ilerlerdikten sonra  sag tarafta 12. yy’da Norvec kralı 2. Olef icin yapılmaya baslanmıs Oleviste Kilisesini görebilirsiniz. Kilise 1500 li yıllarda tekrardan yenilenmis ve 159 mt yüksekligine ulasmıs, 1549-1625 yılları arasında dünyanın en yüksek binası olarak unvanını kazanmış. Fakat yıldırım carpmaları ve tadiatlardan sonra yüksekligi 123.7 mt olarak günümüzde kadar ulasmıs. Biz büyük demir kapısından hemen iceri girip kuleye cıktık ve oradan tüm Talini seyrettik. Yüksek bir yerden sehri gormek gezerken insana cok yardımcı oluyor bu yüzden nerede kule, kale veya yüksek bir bina görsem hemen oraya cıkar oldum J

                         Sol tarafta kulenin altındaki kiliseyi gorebilirsiniz


                                   Kuleden sehir manzaraları
 
                                        


Kuleden cıktıktan sonra, dar sokaklarında kesfe cıkıyoruz, 10 dakikalık bir yuruyusten sonra Belediye binasının oldugu büyük meydana ulasıyorsunuz.  Klasik Avrupa ülkesi olarak meydana cıkan bir suru yol var ve meydan agırlıklı olurak turistik dükkan ve resataurantlarla cevrilmis durumda. Bir yandan ne yesek bir yandan hangi dükkana baksak diyerek meydandan bir sokaga dalıyoruz yine....




Dolasırken , nefis bir tatlı kokusu almaya basladık, biraz etrafa bakınınca kokunun sokakta kucuk arabaların icinde sekerle kavrulmus fıstıklardan geldigini fark ettik.
Bu fıstıklardan,bizde de bazı alısveris  merkezlerinde kucuk standlarda satılıyor Avrupa da da bazı sehirlerde sokakta satılırken görüp almıstım. Hemen kosup bir paket aldık ve anladık ki o fıstıklar bizim icin degil bir anda üstüme konan güvercinler icinmis.


Güvercinler, pusu kurmus satıcının yanında geziniyor birisi seker alır almazda onun üstüne konup paketi  gagalamaya baslıyorlar . Önce kuslar bana saldırıyor diye biraz kıyamet koparmıs da olabilirim o  bölümü pek hatırlamıyorum.



Ama en sonunda bir tanesi ile güzel bir foto yakaladık. Elimdeki fıstıkları hemen mideye indirdikleri icin bir paket daha alıp kuslarla paylastık. 1-2 tane de aradan cakırmadan biz agzımıza attık tabi...


Kuslarla oynadıktan sonra, hooop dükkan gezmeye devam......

Tallinn de de estonya ya özgü bir restaurant aradık, benim begenmem biraz zor oldugu icin epey bir dolastık ve aclıktan isyan ederken tataaammm . restaurantımızı bulduk Soguktan dondugumuz icin hemen bir sebzeli kremalı icine nefis bir corba ile basladık . Helsinki de de deniz mahsulleri corbası denemistim hayatımda ictigim en güzel ve doyurucu corbaydı .
Binanın bodrum katındaki , giris kısmı bar, sol tarafı sık masaların oldugu restaurant


Simdi olsa da yesek....


Onun üstüne Baltık bölgesi ben illa ki denizden bişey yemem gerektigini hatırlatıgı icin. Izgara somon , Murat ise yer secerken onu biraz ac bıraktıgım icin hamburger yemeyi tercih etti.

Izgara somon’u İstanbulda bir cok yerde yedim ama aclıktan mı bilemiyorum hic biri Talinn deki kadar lezzetli gelmedi.


Eski sehrin denize yakın kapısından giris yapıp yeni sehre acılan kapıya kadar epey bir dolastıktan sonra, surların kenarında tepede yükselen Toompe Kalesine dogru yola koyulduk. Biraz yokus cıktıktan sonra tepede  ulasabildik.Toompea tepesinde ilk ahsap kalenin tahminen 9 veya 10. Yy yapıldıgı tahmin ediliyor. Karmasık bir cok  bölümden olusan kale zaman icinde yenilenmis ve yeni binalar eklenmis. Büyük kalenin dogu tarafi 1773 de Rus imparotoricesi Catherinin emri ile tamamlanırken, 1918 de Estonya bagımsızlıgına kavustuktan sonra ic avlu, 1935 de ise Saray bölümü tamamlanmıs. Günümüzde ise Estonya parlementosu olarak kullanılıyor.


Saraya giris kapısına arkanızı verdiginizde ,e karsımızda yüksek tepede kurulmus cok hos bir ortodoks binası, Aleksander Nevsky Katedralini görebilirsiniz.  Katedralde bir dugun var aynı zamanda o yüzden icine girmedik , genelde ortodoks kiliseleri daha mütavazi, basit mimariye sahip oldugu icin cok da merak etmedik acıkcası. 
Alexander Nevsky Katedrali



Kateralin yanındaki hediyelik esya dükkanı


Tepedeki Katedralden, arnavut kaldırımlarıyla cevrili yollardan  sehre dogru inmeye baslıyoruz, Bu sırada yine güzel bir sehir manzarası ile karsılastık.. ve hemen resim cektik


 


Daha sonrada ellerimizde posetler, mutluluk ve epey bir yorgunlukla feribotumuza binip Helsinkiye geri donduk.


Tallinn bence Helsinkiye nazaran daha güzel bir sehir. Özellikle tarihi acıdan daha cezbedici.. bir tercih yapmanız gerekirse  Tallinn'i secin  derim...




Bir sonraki gezi sıcak yer olsun artık .... :)